FEYZİ AKKAYA (1907-2004)

Nam-ı diğer “Reis Feyzi”

Feyzi Akkaya kimdir?.. “O, Türkiye’nin gelmiş geçmiş en yetenekli mühendislerinden biridir” dersek, abartmış sayılmayız… Yeteneğinin hakkını henüz üniversite yıllarındayken, arkadaşları, ona taktıkları lakapla vermişti: “Reis Feyzi”. Bu lakap, meslek hayatı boyunca onu takip etti. Kariyerini noktaladığında ise, ona yapılan yakıştırmalardan biri, “Modern Mimar Sinan”dı!

Ancak, bir meslektaşının yapmış olduğu isabetli tanımlamayla, o bir aysberg gibiydi; yani sadece üstün nitelikli bir mühendis değildi. Aynı zamanda tulumunu giyip eline kaynak makinesini almaktan çekinmeyen bir işçi, literatüre geçmiş icatlarıyla bir mucit, dünyaya kafa yoran bir entelektüel, bir ömür boyu lüksten kaçmış sade bir kişilik, bir doğa aşığı, mizahi bakışı keskin bir yazar, varını yoğunu kurduğu vakfa bırakan bir hayırseverdi.

Bir tanıdığı onun için, “Kişilerle diyaloğu çok iyi olmasına rağmen açılımı çok fazla olmayan
kendi dünyasında, kendi kriterleri içinde sonsuz mutluluğu yakalamış nadir insanlardan biridir. Aksi takdirde bugün dünyaca bilinen, dünyaca bilinmesi gereken bir adamdı. Hiç şüphe yok” demiştir.

Savaş yorgunu ülkede enerjik adımlar

Feyzi Akkaya, 1932’de, meslek hayatına atıldığında, Türkiye nüfusu henüz 15 milyonu bile bulmamıştı. Kendi tarifiyle “yanıp yıkılmış, harap bir memleket” görünümündeki ülkede, “ne bir karış yol, ne bir liman, ne bir baraj” vardı. İstanbul’dan İzmit’e gitmenin 12 saat aldığı günlerdi.

Kalifiye eleman bulunamadığı için devlet daireleri Türk’ten çok, yabancı mühendislerle doluydu. Zanaatkarlar, müteahhitler, hemen herkes yabancıydı. Ülke savaştan çıkalı on yıllar olmuştu ama hemen her alanda bir başka varoluş savaşımı içindeydi. Sıtma, kolera, verem gibi hastalıklar Anadolu’da kol geziyordu.

Akkaya, böyle bir ortamda başlayan meslek hayatının hemen hemen tamamını İstanbul’daki evinden uzakta, her türlü yeniliğe aç olan Anadolu’da, ülkesine hizmet aşkıyla geçirdi; hizmet verdiği illerin sayısı 73’ü buldu.

Akkaya’nın yaşam çizgisine, üniversite yıllarında giren bir isim ise, onun ebedi iş ve fikir ortağı oldu: Sezai Türkeş. Bu iki büyük yetenek, ancak ölümün sona erdirebildiği 40 yıllık ortaklıkları süresince, yabancı müteahhitleri ülkeden gönderdi, yurtdışına açılan ilk Türk müteahhitler oldu ve sektörde adeta bir kalite dönüşümü başlattı.

Buluşlarını tevazusu bile gölgeleyemedi

Bu işlek zekanın ürünü olan onlarca icat ve sıradışı yöntem ise, Akkaya’yı efsanevi bir mühendis haline getirdi. Neler mi yaptı? Mesela; metalin gerilim oranını tespit etmek için köprüye keman teli gerdi, hatta yetinmedi; mızıkayla “la” sesine akort etti! Ya da boru temizlemek için ABD’den teçhizat getiren komşu şantiyeye nispet yaparcasına kirpi gibi yürüyen aygıt tasarladı! Üstelik, buluşları için ilk başta patent almaya bile gerek görmedi. Çünkü amacı, kendi deyimiyle, “icat peşinde koşmak” değil, “başı sıkıştığı zaman sorunu çözecek dizaynları yapmak”tı. Neyse ki, tevazusu, bu icatların bazılarının literatüre geçmesine, bazılarının da Türk Tezi olarak tanınmasına engel olamadı!..

Serveti genç kuşağın

Başarıdan başarıya koşulan bu hayat maratonunda elde edilen tüm varlık ise memlekete geri çevrildi. Sektörün çınarı, 97 yaşında vefat ettiğinde (2004), neredeyse tüm malvarlığını vakfa bıraktı. Feyzi Akkaya’nın ismini taşıyan Temel Eğitim Vakfı, bugün itibarıyla onbinlerce öğrenciye burs sağlamış durumdadır.

Gelin, bu çok özel hayata, yer yer Feyzi Akkaya’nın renkli anlatımıyla, adım adım bakalım